Kayıtlar

Okulda Kaybolan Benliklerimize...

Okul... Peki siz okulda gerçekten siz misiniz? Yoksa benim gibi maskelerin ardına sığınmadan güvende hissedemeyenlerden mi? Okulda kaybettiğimiz kişiliklerimizi düşünüyorum...  Okula başlarken rengarenk çocuklar olarak başladık. Bize renklerimizi korumamız gerektiğini söylediler önce... "Siz farklılıklarınızla güzelsiniz." , "Farklı olmak sizi siz yapar." vs... Peki sonra? Hepimize matematik, fen, ingilizce öğretmeye çalışıyorlar. Birini yapamıyor musun? Aptalsın! Maalesef, acı gerçek... Okumayalım mı peki? Kendimiz olmak uğruna "çok önemli" olan okuldan mı vazgeçelim? Size bunu söylemiyorum. Açıklamama izin verin... Okul aslında güzel bir yer. Hem sosyalleşiyor hem de yeni bilgiler öğrenerek kendini geliştiriyorsun.   Sosyalleşebiliyor muyuz? Hayır. Yeni bilgiler öğrenebiliyor muyuz? Hayır. O halde okula neden gidiyoruz hâlâ? Zorundayız.   Bizlerim ailelerimiz tarafından belirlenmiş "hedef" lerimiz var. Onların yüzünü kara çıkarmamak için bu hed...

Çocukluğu çalınanlara

Neden erken büyümemiz istenir ki. Bırakın çocuk olalım. Bırakın rezil olalım. Bırakın çocuk kalalım, hiç büyümeyelim... Dünyadaki herkes çocuk kalsa ne savaş kalır ne hırs ne bencillik ne de kötülük, huzursuzluk... O halde neden çocuk gibi davranmamız istenmiyor. Burda çocuk gibi davranmaktan kastettiğimi doğru anlayın lütfen. Çocukla çocuk olma deniyor. Neden? Çocukla yetişkin olmanın kime ne faydası var? Salıncakta niye sallanıyorsun, çocuk musun sen? Özgür hissetmek için? Sesli gülme, büyüdün, terbiyesiz derler. Hahaha. Desinler! Kimin umrunda onların terbiyesiz anlayışı. Yetişkinlerin anlamıyorum. Yaş olarak yetişkin olanlardan bahsetmiyorum. Hayatının her anında çocuk değilim, değilsin diyerek hayatı kaçıranları anlamıyorum. Çocuk olun biraz da ya. Ne olacak?

Biraz da dertlerden, sıkıntılardan bahsedelim...

Dertler, sıkıntılar, acılar, hüzün... Nasıl geçer ki tüm bunlar? Ya da önce şunu soralım: Geçer mi? Bir gün elbet geçer. Ama nasıl? Yaralarımızı nasıl ortadan kaldırırız? Bu yaralar iyileşince eskisi gibi olur muyuz?.. Bu sorular sürer gider. Ben kendi düşüncelerimi mümkün olduğunca toparlayarak açıklayayım. Acılar... Hayatımızın bir parçası olan, hem bizi yıkan, kırıp döken hem de bizi ileriye taşıyan acılar... Derdimiz varken nefes dahi alamıyoruz bazen, boğazımıza kalıyor hava bile. Kime anlatsak geçecek diyor. Ama bize geçmeyecek gibi geliyor. Sanki ölene kadar bununla yaşayacakmışız gibi... Ölmek istiyorum diye birçok kişi görüyoruz sosyal medyada. Neden peki? İntihar etmeyi havalı buldukları için mi? Saçmalamayı kesin ve anlamaya çalışın. Bunu diyen bir kişi muhtemelen o acının ancak ölünce biteceğini düşünüyordur. Ölünce bitmeyecek diyorum o kişilere ben. Neden mi? Düşünün. Öldünüz, sizi sevenler arkanızdan üzülüyor ve acı çekiyor. Bu acının sebebi sizin kalbiniz kırıldı diye pe...

Dertleşme Tadında...

İçinize gömdüğünüz birçok acı mı var? Gidin ve yazın. Umutlarınız sizden kopmaya mı başlıyor? Gidin ve yazın. Kalbiniz mi kırıldı? Gidin ve yazın. Aşık mı oldunuz? Yazın. Zorbalık? Yazın. Mutluluk? Yazın... Neden mi bunu diyorum şu anda? Size bir hikaye anlatmama izin verin lütfen... Çok değil 4-5 yıl önce bir kız vardı. İnsanlara samimi davranan, derslerine ve sosyal hayatına vakit ayıran, mutlu kitaplar okuyan bir kız... Peki bu kız şu an ne durumda? Yazıyor... Acı çektikçe, mutlu oldukça tüm duygularını yazdığı kitaplara aktarıyor. Ve hayır, bazılarınızın düşüneceği gibi başarılı birisi olmadı. Gerçekliği tamamen görünmez oldu bu kızın. Sosyal medya hesaplarında olsun, gerçek hayatta olsun... Tamamen görünmez... Yıllarca zorbalığa uğrayıp her gece ölmek istiyorum diye ağladı. Peki şu an? Yazdığı kitap karakterlerinden başka arkadaşı olmayan, hiç kimsenin adını bile hatırlamadığı bir kız haline geldi. Ama ne oldu biliyor musunuz? O kız zorbalığının ikinci senesinde yazmaya başladı. B...

DUYGULAR DA ACIR...

Duygular da acır? Ne demek istedim değil mi? Canımız acıdığında bunu duygularla ifade ederiz değil mi? Peki duygularımız acırsa nasıl söyleriz bunu? Herhangi bir duyguyu örnek alarak bunu açıklayayım. Mesela sevgi... Sevgisi acıyan insan bir kişide takılı kalır. Zaten sorun da burada. Sevgisini inciten kişide takılı kalır o kalp. Bir yandan kalbinin başköşesine kazınmış o ismi söküp atmak ister bir yandan da onu oraya daha çok yerleştirmek için çabalar. O kalp, sevgisini inciten kişiye ait olur. Ne zamana kadar? Biri gelip o kalpteki ismi parçalayana kadar... Sevgi iyileştirmez dostlarım. Sevgi bir kez incindi mi her geçen dakika daha da acır, daha da kanar... Ne yapalım? Sevmeyelim mi? Sevelim elbette. Doğru sevelim hatta. O kadar saf bir Sevgi olsun ki bu sevgi, incinemeyecek kadar narin olsun...

Kalpteki Düşünceler...

Hani bazen olur ya... Bir ağırlık çöker kalbinize... Nedenini bulamazsınız ne kadar düşünseniz de... Bu ruh hali beni yazmaya ittiği için çok severim mesela... Şimdi diyenler olacaktır. "Bize ne bundan." Haklısınız aslında. Size ne!  Duygu durumu ve yazmak arasında kesinlikle bir ilişki var. Mesela; moralim bozuk olduğunda travması olan bir karakter yazmak, duygularımı ona aktarmak çok kolay. Ama mutlu olduğumda bu karakteri yazarken devamlı espriler katarım konuşmasına. Ya da bir yaz kurgusu yazarken keyfimin yerinde olması gerekir. Yoksa normalde çerezlik olan bir kurgu kaostan geçilmez. Şiir yazarken de böyledir mesela. Mutluysam şiir yazamam. Acı çekiyorsam, kalbim kırıksa yazmışımdır en güzel şiirlerimi hep ben. Okulda moralim bozuk olursa kapüşonumu kapatır yazarım devamlı. Kapüşonu neden mi kapatırım? Çünkü o benim dış dünyayla bağlantımı keser. Kendi dünyama giden bir kapı gibidir. O kapıyı kapattığım zaman kendi dünyamda, yargılanma korkusu olmadan düşüncelerimi döke...

No 26

Resim
No 26... Eminim birçoğunuz duymuşsunuzdur. Bu kitapta geçen bir kalıp var: "Rengarenk acılar..." . Peki acılar rengarenk olabilir mi? Ya da çıtayı biraz düşürelim. Acıların renkleri var mıdır? Önce ikinci soruyu cevaplama cevaplamamız gerekir bu durumda. Evet acıların renkleri vardır. Ama nasıl renklerdir bunlar? Soluk, cansız... Acıların rengarenk olması ise mutluluğun simsiyah olması gibidir. Zıtlığı fark ettiniz değil mi? Mutluluk da renkli acılar gibi soluk renklerde olabilir. Ama rengarenk demek  acıları, simsiyah demek de mutluluğu özelliğinden uzaklaştırır. Yani aslında ikisi de aslından uzaklaşamaz...